İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin öğrencisi İmâm-ı Ebû Yusuf “rahmetullahi aleyh”, Hârun Reşîd zamanında kadı idi. Birgün Hârun Reşîdin yanındayken, bir kimse diğerin den davacı oldu. Hârun Reşîdin vezîri de, ben şâhidim dedi. İmâm-ı Ebû Yûsüf, vezîrin şâhidliğini kabûl etmedi. Halîfe, niçin vezîrin şâhidliğini kabul etmiyorsun, dedi. İmâm, bir gün ona iş buyurmuşdunuz. O da size, ben sizin kulunuz, kölenizim demişdi. Eğer doğru söylediyse, kölenin şâhidliği makbûl değildir. Yalan söylediyse, yalancının şâhidliği de dinlenmez, buyurdu. Halîfe, ben şâhidlik edersem, kabûl eder misin? dedi. Hayır, etmem buyurdu. Niçin? dedi. Sen namâzı cemaatle kılmıyorsun, buyurdu. Hârun Reşîd, ben müslimânların işleri ile meşgulüm dedi. İmâm, Hâlıka tâ’atın olduğu yerde, mahlûka itâ’at edilmez buyurdu. Halîfe, doğru söylüyorsun dedi ve serâyında mescid yapılmasını emretdi. Müezzin ve imâm ta’yîn edildi ve ondan sonra namâzı hep cemâ’at ile kıldı.