Müslüman gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkûm olur. İnfaz saatini beklerken, kendisine iftira edenlere, bu arada hükümdara ağzına gelen sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı acı bağırmalar, bir müddet devam eder. Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara uzak olduğu için ne söylediğini anlayamaz.
İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin neler söylediğini sorar.
Birinci vezir, “Hükümdarım bu genç, (Allah, affedenleri aziz eder) hadis-i şerifini söylüyor, “Affedenlerin yeri Cennet” diyor. Sizden af talebinde bulunuyordu” der.
Bu söz, hükümdarın hoşuna gider. (Bu genci affettim, serbest bırakın) der.
İkinci vezir, hemen atılır: “Haşmetli hükümdarımız, bu veziriniz, zat-ı âlinize karşı, yalan söylüyor. Genç, af istemiyor, size sövüp sayıyordu” der.
Hükümdar der ki: (Bre vezir, sen yersiz doğru söylemekle, bir kişinin ölümüne sebep olmak istiyorsun. Şu vezir ise sözleriyle, bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, iş bitiren yalan, fitneye sebep olan doğrudan iyidir.)
Hükümdar, yersiz doğru söyleyen veziri azleder, yerinde yalan söyleyerek bir suçsuzu idamdan kurtaran veziri de kendisine sadrazam yapar.
Kaynak: Huzur Pınarı