Bir zamanlar İran’da Muzafferüddin Şah adında bir padişah yaşardı.
Osmanlıları çok sever, onları kardeşi gibi görürdü.
Bir gün, Osmanlı padişahını ziyaret etmek için İstanbul’a geldi. Padişah ona özel olarak bir konak yaptırdı. Şah, İstanbul’da kaldıktan sonra Edirne’ye gitti. Çünkü Osmanlı askerlerinin geçit törenini izlemek istiyordu. Tören yapılacak yerde yağmurdan kalma çamurlar vardı.
Geçit başlamadan önce, bir Osmanlı komutanı atıyla geldi ve saygıyla şöyle dedi: “Şahım, birazdan toplar ve askerler geçecek. Atların çamuru üzerinize sıçrayabilir. Dilerseniz başka bir yere geçin.”
Bu söz üzerine Şah, hiç düşünmeden atını sürdü ve yol kenarına kadar geldi. Yanındakilere döndü ve gururla şöyle dedi: “Bu kahraman Osmanlı askerlerinin atlarından sıçrayan çamur, benim için bir şeref olur. O çamuru bir madalya gibi göğsümde taşırım!”
Sonra askerleri büyük bir hayranlıkla izledi. Ne çamurdan korktu ne de geri çekildi.